BEYNİN İÇİNDEKİ MUHTEŞEM SIR
Beyin kabuğundaki birkaç santimetreküplük bir bölge, göz sinirlerimizden gelen uyarıların üzerinde toplandığı bir televizyon ekranı gibidir. Ve biz, daha doğrusu idrakımız, kapkaranlık kafatasının içinde, simsiyah beyin kabuğunun üzerine düşen renkleri, çeşitli ışık armonilerini, rengarenk bir kelebeği televizyon ekranından izler gibi izleriz. Tüm dünyamızı, bu beynimizdeki ekrandan görürüz. Kimbilir, gördüklerimizin asılları dışarıda nasıldır? Örneğin beynimizdeki ekranda seyrettiğimiz, kırmızılı, sarılı, mavili kelebeğin aslı, acaba yine aynı renklere mi sahiptir? Yoksa, bizim beynimizdeki görüntüsü mü sadece böyledir? Bu soruların cevabını hiçbir zaman bilemeyiz. Beynin içinde bu görüntüleri izleyen ruhumuz hiçbir zaman beynimizin dışına çıkıp, bu görüntülerin asıllarını göremez. Dolayısıyla gördüklerinin asılları ile aynı olup olmadığını asla bilemez.
Bu o kadar büyük bir mucizedir ki, insanların birçoğu kavrayamamakta, bilenlerin çoğu ise anlamazlıktan gelmektedir. Allah insanlara doğdukları andan itibaren beyinlerinin içinde bir ekran izlettirmekte, her insanın ruhunu hayatı boyunca kafatası gibi küçücük, dar ve sıkışık bir yerde yaşatmaktadır. Ancak, izlettirilen görüntü o kadar muhteşem, o kadar detaylı ve o kadar aslının benzeridir ki, insanlar gerçekte nerede olduklarını dahi fark edememektedirler. Onlar, beyinlerindeki kopya görüntüleri izlerken ve kafataslarının içinde yaşarlarken, tekneyle denize açıldıklarını, uçakla göğe çıktıklarını, kilometrelerce yol katettiklerini zannetmektedirler. Hatta bu gerçek kendilerine defalarca anlatıldığı halde, gerçekte kafataslarının içinde yaşadıklarına bir türlü kanaat getirememektedirler. İşte bu, bir insanın dünyada karşılaşabileceği en büyük mucizelerden biridir. Bu mucizeyi derinlemesine düşünmenin, size yepyeni ufuklar açtığını göreceksiniz.
MAL HIRSINA KAPILAN İNSANLARIN EN BÜYÜK KORKULARI...
Oysa bu, 21. yüzyılda her insanın anlayabileceği şekilde açıklanmış, çok büyük bir bilimsel hakikattir. İnsanlar beyinlerinde oluşan bir kopya dünya içinde yaşarlar. Dışarıdaki dünya ile muhatap olmaları mümkün değildir. Çünkü sesi, ışığı ve kokuyu hiçbir şekilde geçirmeyen kafataslarının içine girebilen sadece bu maddelerden gelen elektriksel bilgilerdir.
Resimdeki gibi para verip, arkada görülen muhteşem villayı satın alan insanın içinde bulunduğu durum da böyledir. Kendini bir villa satın alıyor ve para sayıyor zannederken, aslında beyninde oluşan bir görüntüyü satın almakta, karşısındaki kişiye de paranın kendisini değil, görüntüsünü vermektedir. Parayı alan kişi de gerçekte bir görüntü almaktadır. Yani ortada sadece bir görüntü alışverişi vardır.
DÜNYANIN EN ZENGİN İNSANI, ASLINDA DÜNYANIN EN FAZLA MÜLKÜNE DEĞİL, SADECE BU MÜLKÜN BEYNİNDE OLUŞAN GÖRÜNTÜSÜNE SAHİPTİR
Bir arabanız olduğunu düşünelim. İçine binerek direksiyonunu tuttuğunuz, gaz pedalına basarak istediğiniz gibi hız yaptığınız bu arabayı, aslında beyninizin içindeki bir ekranda izlersiniz. Önünüzdeki direksiyondan, hız göstergelerinden, dikiz aynalarından ve arabaya ait tüm parçalardan çıkan ışınlar gözünüzde elektrik sinyallerine çevrilir ve sinirler aracılığıyla beynin görme merkezine ulaştırılır. Böylece beyninizde, aslının aynısı olan bir araba görüntüsü meydana gelir. Ancak dikkat edin! SİZ ASLININ AYNISI OLAN, AMA ASLI OLMAYAN BİR GÖRÜNTÜ GÖRÜRSÜNÜZ.
İsteseniz de hayatınız boyunca bu arabanın gerçeğini göremezsiniz. Çünkü siz ne yaparsanız yapın, arabanın görüntüsü hep beyninizin içindeki görme merkezinde oluşacaktır. Ne kadar isteseniz de görme merkezinde oluşan görüntünün dışında tek bir nokta dahi görme gücüne sahip değilsiniz. Bu nedenle aslında sahip olduğunuz, bu arabanın kendisi değil, bir kopyasıdır.
Aynı şekilde gardrobunuzdaki elbiseleriniz, içinde yaşadığınız eviniz, mobilyalarınız ve size ait olduğunu düşündüğünüz tüm servetinizin sadece beyninizde oluşan kopyalarına sahip olabilirsiniz. Dolayısıyla dünyanın en zengin insanı, aslında dünyanın en büyük mülküne değil, sadece bu mülkün beyninde meydana gelen kopyasına sahiptir.
BEYİNDE BİR GÖRÜNTÜ OLAN FABRİKA, YAT VE ARSALARIN, KENDİLERİNİ BOŞA ÜZEN SAHİPLERİ
Çünkü "EVİM, FABRİKAM, YATIM, MÜCEVHERİM!" diye sahiplendikleri ve endişe içinde muhafaza ettikleri bu mallarının asıllarıyla asla karşılaşamazlar. Asla gerçek evlerinin içinde oturamaz, asla gerçek yatlarıyla gezemez, asla gerçek mücevherlerini takamazlar. Onlar sadece bu eşyalardan beyinlerine ulaşan elektrik sinyallerini, beyinlerindeki ekrandan izlerler. Bu izledikleri de gerçek mal ve mülklerinin birebir benzeyen kopyalarından başka birşey değildir.
İşte bu büyük gerçek insanların tüm hırslarını, endişelerini bir anda anlamsızlaştırmakta, beyinlerindeki ekranda izledikleriyle övünenler, gösteriş yapanlar gerçekler karşısında çok küçük düşmektedirler. Ancak tüm ömürlerini, bu dünyada kazanç sağlamak için çalışarak tüketenler, ahireti unutup, yalnızca dünya hayatına yönelenler ölüm gerçeğiyle karşılaştıklarında çok geç olacaktır. Rabbimiz bu gerçeği "Keşke o ölüm kesip bitirseydi, malım bana hiçbir yarar sağlayamadı, güç ve kudretim yok olup gitti" (Hakka Suresi, 27-29) ayetiyle bizlere bildirir.
İNSANLIK ARTIK BÜYÜK GERÇEĞİ ANLIYOR
Denizin ve gökyüzünün mavi rengi, bulutların beyaz görünümü, uzaktaki binaların ahşap rengi, elektrik sinyallerinin sizin beyninizde meydana getirdiği renklerdir. Siz, denizin, bulutların, gökyüzünün, binaların gerçek renklerini hiçbir zaman öğrenemezsiniz. Çünkü hiçbir zaman bunların asıl görüntüleri ile muhatap olmazsınız. Ancak beyninizin içindeki öylesine kusursuz bir görüntüdür ki, neredeyse gerçeği ile aynıdır. Bu yüzden siz doğduğunuz andan itibaren gördüklerinizin, dışarıdaki gerçek görüntüler olduğunu zannederek yanılırsınız. Oysa gerçek, sizin sürekli olarak beyninizde oluşan görüntüyü seyrediyor olmanızdır.
Bu durumda, denizin gerçek renginin mavi olduğundan emin olabilir misiniz? Veya her insanın tıpkı sizin gibi bulutları beyaz, binaları ahşap rengi gördüğü kesin midir? İşte bunu asla bilemezsiniz ve hiçbir zaman da öğrenemezsiniz. Çünkü hiçbir zaman beyninizdeki mekandan çıkıp, dış dünyadaki gerçek gökyüzünü, denizi, binaları, bulutları göremezsiniz.
Bu, hayatınızdaki en önemli gerçeklerdendir ve yüzyıllardır büyük bir itina ile insanlardan gizlenmek istenmiştir. 20. ve 21. yüzyılda meydana gelen bilimsel gelişmeler, bu gerçeğin çok açık olarak anlaşılmasına ve insanlığa kolaylıkla duyurulmasına vesile olmuştur. Bu hakikati görmezden gelmeyin ve mutlaka üzerinde düşünün.
EV Mİ SİZİN İÇİNİZDE, YOKSA SİZ Mİ EVİN İÇİNDESİNİZ?
Peki o halde ev mi sizin içinizdedir, yoksa siz mi evin içindesiniz?
İnsanların büyük bir çoğunluğu bu büyük gerçeği bilmez; kendilerini bir evin içinde oturuyor, o evin içinde televizyon izliyor ve sohbet ediyor zanneder. Bu gerçeği anlayan kişiler ise korktukları için bu büyük mucizeyi anlamazlıktan gelirler. Oysa anlamazlıktan geldikleri bu büyük gerçek, inkar edilmesi mümkün olmayan, bilimin de ortaya koyduğu kesin bir konudur. Evi oluşturan dört duvardan, duvardaki tablodan, televizyondan, yerdeki halıdan, renkli döşemeli koltuklardan ve tavandaki avizeden göze ulaşan uyarılar göz hücreleri tarafından elektrik akımına çevrilirler. Bu akımlar daha sonra beynin görme merkezine iletilir ve insan, içinde oturduğunu sandığı ev görüntüsünü gerçekte beyninin arkasındaki küçücük bir bölgede izler.
Burada insanın aklına çok önemli bir soru daha gelmelidir: Işığın içeri giremediği simsiyah kafatasının içindeki bu renkli ve canlı görüntüleri, göze, göz merceğine, retinaya, irise ihtiyacı olmadan gören kimdir?
Sorunun cevabı, "insanın ruhu"dur.
İnsanın kendisini bir odanın içinde zannetmesinin nedeni ise beyninde izlediği görüntülerin çok net ve gerçeğiyle ayırt edilemeyecek kadar aynı olmasıdır. Bu da başlıbaşına bir mucizedir.
BİR STADYUM DOLUSU İNSANIN HER BİRİ AYRI BİR MAÇI İZLER
Çünkü stadyumdaki her kişinin beyninde ayrı bir saha, ayrı futbolcular, ayrı izleyiciler, kısaca ayrı bir görüntü oluşur. Ancak herkes tek bir stadyumun, tek bir maçın olduğunu ve binlerce kişinin aynı maçı izlediğini zanneder. Hatta evlerindeki televizyonlardan bu maçı izleyen kişilerin de ekrandaki aynı maçı izlediğini zannederler.
Oysa her bir kişinin beyninde gerçeğinden ayırt edilmeyecek derecede aynı olan, izleyici sayısı kadar kopya yaratılır. Ne stadyumda oturanlar dışarıdaki görüntüyü, ne de evlerindeki televizyonun karşısında oturanlar ekrandaki gerçek görüntüyü göremezler. Çünkü hiçbir insanın beyninin içindeki ekrandan çıkıp, dışarıdaki görüntünün aslıyla muhatap olması mümkün değildir. Bu insanların tek görebildikleri şey beyinlerine ulaşan bilgilerin beyinlerindeki ekrandan yorumlanmasıdır. Gören ruhtur. Hem ruhu, hem aslına birebir benzeyen görüntüleri, üstelik her bir insan için ayrı ayrı yaratan ise göklerin ve yerlerin Rabbi olan Allah'tır.
BEYNİNİZDEKİ DERİN SESSİZLİĞİN İÇİNDE YÜKSEK SESLİ BİR KONSERİ DİNLEYEN KİMDİR?
Duyma merkezi sese tamamen kapalıdır. Yani dışarıdan ne kadar çok ses gelirse gelsin, dışarısı ne kadar gürültülü olursa olsun beynin içi daima sessizdir. Beyne ulaşan ses değil, sinir uyarılarıdır. Fakat bu derin sesssizliğin içinde en beğendiğiniz müzikleri, bir stadyuma yerleştirilmiş devasa kolonlardan yayılan en ünlü grupların konserlerini dinlersiniz.
Hiç düşündünüz mü, sessiz beynin içinde, KULAĞA İHTİYAÇ DUYMADAN TÜM BİR STADYUMU DOLDURACAK KADAR YÜKSEK OLAN SESİ DİNLEYEN KİMDİR?
Şuursuz et, kemik ve sinirlerden bir şuur, anlayış ve takdir edebilme yeteneği beklenemez. Ruhunuza "duyma ve görme yeteneğini" veren, sizi kusursuz şekilde yaratan Allah'tır. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken ÇOK ÖNEMLİ ve MUHTEŞEM bir gerçektir.
Üstelik bu şuur hiçbir zaman bir konserin aslını dinleyemez. Hiçbir zaman ünlü bir şarkıcının sesinin aslını işitemez. Onun işittikleri, asılların birer kopyasıdır. Ancak bu, o kadar gerçekçi, ASLIYLA TAMAMEN BENZER VE ÜSTÜN KALİTELİ BİR KOPYADIR ki, insan bunu hiçbir zaman ayırt edemez. Hayatı boyunca hep asıllarını işittiğini zanneder. İnsanların büyük bir çoğunluğunun fark edemeyeceği kadar gerçekçi yaratılan bu sesler, Allah'ın yaratışının bir başka mucizesidir.
GÖKYÜZÜNE ATILAN HAVAİ FİŞEKLERİ ASLINDA BEYNİNİZİN İÇİNDE İZLERSİNİZ
1. Kafatasımızın içinde, elektrik uyarılarını havai fişek gösterisi olarak izleyen kimdir?
2. Kafatasımızın içi kapkaranlık, ıpıssızdır. Öyle ise bu zifiri karanlığın içinde, rengarenk, ışıl ışıl havai fişek gösterisini göze ihtiyacı olmadan izleyen kimdir?
Karanlık kafatasımızın içinde, rengarenk, ışıl ışıl, parlak, derinliği olan ve son derece net görüntüleri gören, gördüklerinden zevk alan, heyecan duyan ve bu nedenle kendisini yaratan Allah'a şükreden, insanın ruhudur.
İnsanın beyninde izlediği görüntüler o kadar net ve gerçeği ile aynıdır ki, insanların büyük bir çoğunluğu gördüklerinin gerçek gösteri olduğunu zannederler ve bu mucizeyi fark edemezler. BU DA APAYRI BİR MUCİZEDİR; ÇÜNKÜ ALLAH ŞU ANDA MİLYARLARCA İNSAN RUHU İÇİN MİLYARLARCA GÖRÜNTÜYÜ AYNI ANDA YARATMAKTA, VE ONLAR ASILLARINI GÖRDÜKLERİNİ ZANNEDEREK ALDANMAKTADIRLAR.
Bu büyük mucizenin üzerinden bir kere okuyup geçmeyin. Üzerinde derin derin düşünün. Bu önemli gerçek size Allah'ın yaratışındaki mucizeleri görmeniz için önemli bir kapı açacaktır.
KARANLIK BEYNİMİZİN İÇİNDE RENKLİ BİR DÜNYAYI SEYREDİYOR OLMAMIZ, RUHUN VARLIĞININ DELİLİDİR
Bu nedenle tasarım uzmanları ve mühendisler yıllardan beri gözün sağladığı netlikte bir görüntü kalitesini televizyonlarda elde etmek için uğraşmaktadırlar. Ne var ki dev fabrikalarda ve gelişmiş laboratuvarlarda yürütülen araştırmalarla elde edilen netlik, gözdeki netliği yakalayamamaktadır.
Örneğin televizyondaki görüntü iki boyutlu ve sadece belli renk aralıklarındadır. Gözü oluşturan hücrelerse bize 3 boyutlu, net, rengarenk, GERÇEĞİNE AYIRT EDİLEMEYECEK DERECEDE BENZER bir görüntü sunarlar.
Gözdeki kusursuz tasarımın yanısıra üzerinde durulması gereken çok büyük bir konu daha vardır. Gözdeki hücrelerin görevi kendilerine gelen uyarıları elektrik sinyaline dönüştürerek beyne göndermektir. Beyinde ise bu elektrik sinyalleri ışıklı, renkli ve derinliği olan bir görüntü olarak seyredilir. Ancak unutmamak gerekir ki beynin içi kapkaranlıktır çünkü beyin ışığı içeri geçirmez. Yani beynin içinde aslında bir görüntü de oluşmaz. Dış dünya ile ilgili herşey beynimizin içindeki zifiri karanlığa ulaşan elektrik uyarılarından ibarettir.
Bu karanlığın içinde GÖZE İHTİYAÇ DUYMADAN dış dünyayı gören, elektrik uyarılarını dışarıdaki masa, ağaç, gökyüzü, ev, canlı ve cansız varlıklar olarak gören bir şuur vardır. Bu şuur Allah'ın insanlara verdiği ruhtur.
Televizyon, özel üretilmiş yüzlerce parçadan oluşur, göz ise protein ve yağlardan. Buna rağmen televizyonda oluşan bu manzaranın görüntüsü iki boyutlu ve kısıtlı renklerde meydana gelir.
Bu, gerçeğine, ayırt edilemeyecek derecede benzeyen görüntü kapkaranlık beyninizin içine ulaşan elektrik sinyallerinden ibarettir.
MATERYALİSTLERİN GİZLEDİĞİ OLAĞANÜSTÜ GERÇEK, 21. YÜZYILDA ORTAYA ÇIKTI
Çünkü beynindeki ekrandan izlediği bir görüntü içinde hızla ilerlemesi gerekecektir.
Bu arada beynindeki ekrandan izlediği insanlar yanından hızla geçerken, onlara çarpmaması gerekecektir.
Aynı zamanda beynindeki ekranda gördüğü raflardan, asılları ile asla karşılaşamayacağı yiyeceklerden seçmesi gerekecektir.
Bunun nedeni insanın dış dünyaya ait olan her türlü ayrıntıyı sadece ve sadece beynindeki bir ekrandan seyretmesi, bu ekrandan dışarı asla çıkamamasıdır. Her insan hayatı boyunca sadece beynine ulaşan kopya görüntüleri görür, asla bu görüntülerin gerçeklerine ulaşamaz.
Peki insanın bütün hayatını beyninin içindeki bir ekrandan izlerken yürümesinin, koşmasının, alışveriş yapmasının ne kadar zor olduğunu hiç düşündünüz mü?
Ancak Allah üstün bir ilme sahip yaratışı ile insana bu zorluğu hiç hissettirmemektedir. Hatta insanların büyük bir çoğunluğu, dünyayı beyinlerindeki bir ekranda izlediklerinin dahi farkında değildirler.
Belki bu mucizevi durum üzerinde şu ana kadar hiç düşünmemiş olabilirsiniz. Çünkü materyalist bilim adamları bu gerçeği bugüne kadar tüm insanlardan gizlediler. Ancak 21. yüzyılda asırlardır gizlenen bu mucizevi gerçek, bilim tarafından ortaya çıkarıldı.
EKŞİ OLAN LİMON DEĞİL, BEYNİMİZDE ALGILADIĞIMIZ KOPYASIDIR
Ancak beynimiz hiçbir zaman bu hissettiklerinin aslıyla muhatap değildir. Çünkü aldığımız tadlar, kokular, gördüğümüz görüntüler sadece beynimize ulaşan elektrik akımlarından ibarettir. Beynimize limonun kendisi değil, sadece aslının bir kopyası ulaşır.
Bu durumda, limonun aslıyla hiçbir zaman muhatap olamıyorsak, nasıl bu ekşi tadı hissederiz?
Dilimize bir elektrodla gerekli şiddette elektrik akımı versek yine limon yediğimizi zannederiz. Oysa ortada ne limon ne de tad vardır. Bu ekşi tadı hissetmemizin sebebi limonla muhatap olmamız değil, beynimizin kendisine ulaşan elektrik akımını yorumlayışıdır.
İnsanların büyük bir çoğunluğu nesnelerin aslını görüp hissettiğine inanır ve buna göre yaşadığını düşünür. Fakat, gerçekte bu dış dünyanın aslıyla muhatap değildir. Bu durumda şunları düşünelim:
Beynimizde kopyasını gördüğümüz nesnelerin dışarıda aslı var diyoruz ama ya dışarıda asılları yoksa? Çünkü, hiçbir zaman bunu deneme ve görme imkanımız yok. O zaman dışarıda asıllarının olduğu ihtimali şüpheli değil mi? En azından her iki ihtimal de % 50-% 50. Öyle ise nesnelerin asıllarının olduğundan nasıl emin olabiliriz?
İşte bu, insanlık tarihinin en büyük sırlarından biridir.
BEYİNDEKİ KOPYA HAYATIN ANLAMAZLIKTAN GELİNMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR
Şeftaliyi yediğimiz zaman aldığınız tat, dil üzerindeki tat algılayıcılarının beyne ulaştırdıkları elektrik sinyallerinin hissedilmesidir. Bu durumda dikkat edilmesi gereken şey, dilin hiçbir zaman gerçek algılayıcı olmadığıdır. Siz şeftalinin aslından gelen tadı ağzınızda hissettiğinizi düşünürsünüz. Ama aslında bu tamamen bir yanılgıdır. Şeftalinin lezzeti ve görüntüsüne dair tüm bilgiler beynin tat alma merkezinde oluşmaktadır. Beyne ise şeftalinin şekeri veya lezzeti değil, sadece elektrik sinyallerinden oluşan bilgiler iletilmektedir. Beyinde tadı algılayabilecek bir dil yoktur. Dili, dili oluşturan kası, alıcıları olmaksızın meyvenin lezzetini hisseden ve bundan zevk alan insanın RUHU'dur.
Ruhun algıladığı bütün hisler gerçeği ile ayırt edilemeyecek derecede kusursuzdur. Bu yüzden insanlar bu gerçeği bir türlü fark edemezler.
İnsanların bu apaçık gerçeği hiç düşünmeden yaşamaları ve bu gerçeği kavrayamamaları da ayrı bir mucizedir.
İNSAN ANCAK BEYNİNDEKİ YEMEKLERİ YİYEBİLİR
Bu kişinin bu önemli hataya düşmesinin nedeni ise dışarıdaki yemek sofrası ile beyninde kopyası oluşturulan yemek sofrasının, birbirinin birebir aynısı olmasıdır. Bu nedenle de gerçeği ile kopyasını birbirinden ayırt edemez. Gördüğü herşeyin aslına ulaşabildiğini düşünür, ama bu sırada beyninin içinden dışarı asla çıkamaz.
İşte bu, insanın derin düşünerek ulaşabileceği olağanüstü bir gerçektir. Bu mucize, aslında lise biyoloji kitaplarında bile anlatılmakta, ama insanlar önyargıları nedeniyle bu gerçeği kavrayamamakta veya anlamazlıktan gelmektedir.
ŞİMDİYE KADAR HİÇ KİMSE BİR GÜLÜN ASLINI GÖRMEDİ, HEP KOPYASINI SEYRETTİ
Bu açık gerçeğe rağmen insanlar hep nesnelerin gerçeklerine dokunduklarını, asıllarını kokladıklarını zannederler. İnsanların gördükleri kopyaları hayatları boyunca maddenin aslı sanmaları ise Allah'ın yarattığı ayrı bir mucizedir. Bu önemli gerçeğin farkına vararak Allah'ın yarattığı mucizeleri görmeye başlamak hayata bakış açınızı değiştirecektir.
DÜNYA TARİHİNDEKİ HER OLAY ŞU ANDA GERÇEKLEŞMEKTEDİR!
Hz. Musa'nın Kızıldeniz'i geçişinin resmedildiği günümüzdeki bu an ile, olayların yaşandığı an Allah katında birdir. |
Allah katında her olay olup bitmiştir. Örneğin, Allah katında, Hz. Musa şu anda Kızıldeniz'i geçmektedir, Hz. Muhammed şu anda arkadaşıyla birlikte mağaraya sığınmaktadır, Hz. Nuh şu anda gemisini inşa etmekte, şu anda gemisiyle birlikte yola koyulmaktadır, Hz. İbrahim şu anda ateşe atılmakta, Hz. İsa şu anda göğe yükseltilmektedir, Hz. Meryem ise şu anda Cebrail ile konuşmaktadır...
Allah katındaki zamansızlık içinde her kare, her an aynı anda vardır ve sonsuza kadar var olacaktır. Allah'ın yarattığı hiçbir görüntü, hiçbir olay, hiçbir varlık yok olmaz. Bu, bir video kasetteki görüntülerin, izlenerek geçilse bile var olmaya devam etmesi gibidir. Ancak insanın bu görüntüleri geri veya ileri alma imkanı yoktur. Yalnızca Allah, tüm bu kareleri tek bir anda görür ve bilir. Sakın Allah'ın yaratışındaki muhteşem sırları ve mucizeleri düşünerek, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmayın.
GEMİ İLE YOLCULUK YAPTIĞINI ZANNEDEN İNSAN, BEYNİNDEKİ YOLCULUĞU SEYREDER
Gemi ile kıtalar arası yolculuk yaptığını, kilometrelerce mesafe katettiğini zanneden biri aslında bir adım bile yol katetmemiştir. Çünkü bir gemide yolculuk yaptığını zannederken, gerçekte beyninin içinde gerçekleşen yolculuğu izlemiştir. Gördüğü manzaralar, farklı ülkelerin kıyıları, limanlar, geminin denizi yararak yol alışı, yunuslar, gökyüzündeki bulutların sürüklenişi hep beyninin içinde oluşan görüntülerdir.
Gemi bir limandan ayrılırken, limanın giderek küçülen ve en sonunda yok olan görüntüsü, geminin hareket ederek yol aldığı hissini verir. Oysa, o anda insan, beyninde giderek küçülen liman görüntüsünü seyretmektedir. Gemi de, liman da, gökyüzü de insanın beynindeki küçücük görme merkezinde oluşan görüntülerdir. Görüntülerin boyutlarının değişmesi ile insan uzaklık ve yakınlık hislerini algılar, görüntüsünde derinlik olduğu hissine kapılır. Aslında uzakta olan hiçbir şey yoktur; herşey tek bir satıhta, tek bir noktanın üzerindedir.
Dünya hayatına hırsla bağlananlar bu önemli gerçeği anlamazlıktan gelmekte, insanların anlamalarını da engellemeye çalışmaktadırlar. Çünkü, gördüğü herşeyin beyninde oluşan bir kopya olduğunu kabul eden bir insan, yaptığı seyahatlerle diğer insanlara sükse yapamayacak, gördüğü yerlerle övünemeyecektir.
De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" De ki: "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Öyleyse, hakkaulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı?Neoluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?" (Yunus Suresi, 35)
ÇOK BÜYÜK BİR GERÇEĞİ GÖRMEZLİKTEN GELMEYİN
Pek çok kimse -bu bilgiye sahip olsa da- maddenin aslına dokunduğunu zanneder. Halbuki bu, hiçbir zaman mümkün değildir. İnsan bir arkadaşıyla tokalaştığını beyninde hisseder. Arkadaşının elinin aslına hiçbir zaman dokunamaz. Dokunduğu ve hissettiği onun elinin beynindeki bir kopyasıdır.
Öyleyse madem dokunduğumuz veya gördüğümüz cismin aslına ulaşamıyoruz, bu kopyanın orijinali ile aynı olup olmadığından nasıl emin olabiliriz? Buna hiçbir zaman emin olamayız, çünkü hayatımız boyunca kafatasımızın içinde yaşarız. Gördüklerimiz, dokunduklarımız, duyduklarımız, tattıklarımız hep beynimizdedir. Ancak bu kopyalar Allah'ın yarattığı bir harika olarak, orijinalinin o kadar aynısıdır ki, insanların çoğu bu gerçeği fark edemezler. Hatta, bu gördüklerinin bir hayal olduğunu bu kişilere anlatmak, gerçeklerini göremedikleri konusunda onları ikna etmek için uzun açıklamalar yapmak gerekmektedir.
Elinizde tuttuğunuz herhangi bir nesneyi hisseden eliniz değildir. Elinizdeki hücreler bazı etkileşimleri sinir akımına dönüştürür ve bu elektrik akımları beyninizde dokunma hissini oluşturur.
BEYNİMİZİN DIŞINDAKİ DÜNYADA HİÇ SES YOKTUR
Öyle ise, dinleyen bir insan ruhu olmadığı sürece, ne müzik setinin, ne çalışan bir motorun, ne de çalan bir zilin sesi yoktur. Allah'ın yaratışındaki bu olağanüstü mucize üzerinde mutlaka düşünün.
BEYNİNİZDEKİ DERİN SESSİZLİKTE, BİR KONFERANSI DİNLEYEN RUHUNUZDUR
Konuşmayı yapan kişi, beynindeki dinleyicilere bir şeyler anlatmakta, aynı şekilde dinleyiciler de anlatılanları beyinlerinde dinlemektedirler. O anda salonun içinde olduklarından son derece emin olan onlarca kişi, bütün bunları aslında beyinlerinde yaşamaktadır.
Bu mucizeyi kavrayabilmek için kulak hakkında doğru bilgilere sahip olmak gerekir. Çünkü pek çok insan sesi duyanın kulakları olduğunu düşünür. Oysa kulak sadece kendine gelen uyarıları elektrik akımlarına çevirir, sonra bunları beyne iletir. Bu akımlar beyindeki işitme merkezinde ses olarak işitilir.
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Beyne ulaşan, seslerin asılları değil, onlara ait elektrik akımlarıdır; kafatasının içinde korunan beyin sese tamamen kapalıdır. Buna rağmen salondaki dinleyicilerin her birinin beyninde, bir kulağa ihtiyaç olmadan elektrik akımlarını konuşmacının sesi olarak duyan bir varlık vardır.
Bu varlık herşeyi o kadar gerçekçi yaşar ki, hiç kimse duyduğu sesin aslı ile muhatap olmadığını fark edemez. Bu varlık, Allah'ın benzersiz bir ilimle yarattığı RUH'tur. Beynin içindeki derin sessizliğe rağmen ruh, herşeyi kusursuz bir netlikte ve gerçeğinin aynısı olarak duyar.
ARABA KULLANAN KİŞİ, YOLU BEYNİNDEKİ MONİTÖRDEN TAKİP EDER
Yağan yağmurdan, asfalt yoldan, arabanın camından, kısacası bu kişinin çevresindeki cisimlerden ulaşan uyarılar, beyinde yağmur, araba, yol olarak seyredilir. Beyindeki monitörde dış dünyayı seyreden bir varlık vardır. Bu varlık Allah'ın büyük bir mucize olarak yarattığı ruhtur.
Beynindeki monitörden yağış görüntüsünü seyreden kişinin hiçbir yere çarpmadan araba kullanmasının ne kadar zor olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Bu sorunun cevabını mutlaka düşünün.
YOKSA SİZ MADDENİN ASLINI GÖRDÜĞÜNÜZÜ MÜ SANIYORSUNUZ?
Dünya üzerindeki insanların büyük bir bölümü bu görüntüleri beyinlerinin içindeki karanlık bir mekanda gördüklerini ve bunların asıllarını hiçbir zaman göremeyeceklerini düşünmezler. Oysa bu, 21. yüzyılda tüm bilim dünyasının kabul ettiği, lise biyoloji kitaplarında dahi yer alan bilimsel bir gerçektir.
Dünya yaratıldığından beri penceresini açıp da dışarıdaki manzaranın aslını gören kimse olmamıştır. Gördüğünü zanneden insan da, aslında beyninde oluşan hayal dışında birşey görmemiş, şimdiye kadar hiç kimsenin görmediği hayali bir varlığa inanmıştır. Çünkü insanların madde dedikleri şey, gerçekte gördükleri hayale taktıkları bir isimden başka birşey değildir. Herşeyin dışarıda bulunan aslını gördüklerini iddia ederken sundukları tek delil ise yine hayaldir.
DIŞARIDA MADDENİN OLDUĞUNU İDDİA EDENLERİN ELLERİNDEKİ TEK DELİL HAYALLERİDİR
HAYATINIZ BOYUNCA BEYNİNİZİN İÇİNDEKİ KİTAPLARI OKUYARAK YENİ ŞEYLER ÖĞRENDİĞİNİZİ BİLİYOR MUSUNUZ?
Kitabı okurken sayfanın üstüne koyduğunuz eliniz, kitabınız, oturduğunuz masa beyninizin görme merkezinde, her biri aynı yerde olacak şekilde meydana gelmektedir. Ancak kitaptan gelen elektrik uyarıları sonucunda beyinde oluşan görüntü o kadar net ve gerçekçidir ki, siz bu gerçeğin farkına varmazsınız. Kitabın aslını gördüğünüzü zanneder, ellerinizin kitabın aslını tuttuğunu düşünürsünüz. Ancak unuttuğunuz şey, beynin küçücük görme merkezinde oluşan bu kitabı okuyup, anlayan ve birçok bilgiyi öğrenenin bir başka varlık olduğudur.
Birçok insan, göze gerek olmadan satırları takip eden bu varlığın, Allah'ın insanlara verdiği ruh olduğunun farkında değildir. Farkında olanların çoğu ise bu olağanüstü gerçekten kaçmaya çalışmaktadırlar.
Bu kesin gerçeğin ve ruhun varlığı üzerinde düşünenler, gerçeklerden kaçmayanlar her zaman kazançlı olacaklardır. Allah'ın sonsuz yaratma gücünü anlamaya başlayanlar için tüm dünya yepyeni bir anlam kazanacaktır
Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)
... Sen yücesin, bize öğrettiğinden
başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)